Sibel Yükler
Diyarbakır Lice’de, 21 Mart’ta 14 yaşındaki Y.D
Diyarbakır’ın Lice ilçesinde 21 Mart’ta 14 yaşındaki Y.D.’nin kaçırılarak darp edilmesine ilişkin yürütülen soruşturma kapsamında gözaltına alınan 5 polisten İ.A., E.Ö. ile G.B., çıkarıldıkları nöbetçi sulh ceza hakimliği tarafından “kasten yaralama” suçlamasıyla tutuklandı. Polis amiri A.O. ile H.Ç. ise serbest bırakıldı.
Biri amir beş polisin 26 Mart’ta Nöbetçi Lice Sulh Ceza Hakimliğinde verdiği ifade ortaya çıktı. Şüphelilerden polis amiri A.O. verdiği ifadesinde üzerine atılı suçlamayı kabul etmediğini söyleyerek çocuğu darp etmediğini öne sürdü. A.O. ifadesinde, “Kesinlikle mağduru darp etmedim, kaldı ki zırhlı araç içerisinde iddia edildiği gibi uzun namlulu silah ile mağduru darp edecek herhangi bir hareket kabiliyetim yoktur. Bu sebeple fiziksel imkânsızlık söz konusudur” dedi.
Polis amiri: Toplumsal olaylarda çocukları uzaklaştırma kararı aldık
Çocuğun hürriyetini kısıtlamadıklarını da öne süren A.O., “Mağduru araca aldıktan sonra mağdur serbest kalmak için ısrar etti. Toplumsal olaylarda çocukların öne sürülmesi sebebiyle, çocukların olay mahallinden alınmak suretiyle işlem yapmaksızın ailelerine teslim ya da olay yerinden uzaklaştırılması için ilçe güvenlik toplantısında kararlar almıştık. Bu toplantıyı Lice Kaymakamı Başkanlığında diğer Mal Müdürü, İlçe Nüfus Müdürü, İlçe Jandarma Komutanı ve diğer kurum müdürleri huzurunda alınmıştır. Söz konusu olayda da mağduru nevruz olaylarının çıkması sebebiyle olay mahallinden araca aldık ve mağdurun bize yalvarması ve ısrar etmesi sebebiyle işlem yapmaksızın bıraktık. Olayda tek kabahatimiz bu olabilir” diye konuştu.
“Çocuklara müdahalede bulunursam terör örgütlerine gideceğini bilirim”
Yaklaşık üç yıldır Lice İlçe Emniyet Müdürlüğünde polis amiri olarak görev yaptığını söyleyen A.O., çocukları “terör”den koruduklarını öne sürerek, şöyle dedi:
“İlk defa Nevruz olaylarıyla karşılaşmadım. Herkes bilir ki asla bir çocuğa fiziki müdahalede bulunmam, fiziki müdahalede bulunduğum takdirde bu çocukların terör örgütlerinin kucağına gideceğini bilirim. Mağdura herhangi bir fiziki eylemde bulunmadığımız için de çocuğa işlem yapmaksızın, çocuğun isteği doğrultusunda serbest bıraktık, tek hatam bu olabilir. Ayrıca son olarak belirtmek isterim ki mağduru yoldan geçerken zırhlı polis aracına almadık, nevruz olaylarında yakılan ateşe yakacak atarken tespitlerimiz vardır, üzerinde şişme bir mont ve yüzünü ise bir bez parçasıyla kapatmış vaziyette ateşin başında tespit ettikten sonra biz mağduru araca aldık. Bu hususların da ayrıntılı bir şekilde araştırılmasını talep ediyorum.”
“Çocuğun beni göstermesi normal, beni herkes tanır”
Polis amiri A.O.’ya, 25 Mart tarihli fotoğraftan teşhis tutanağı da gösterildi. Buna göre, mağdur çocuğun, “Kafama, gözüme ve sırtıma tüfeğin dipçiğiyle vuran ve videoya çeken” diyerek A.O.’yu teşhis ettiği belirtildi.
A.O. ise teşhise ilişkin, “Ben belirli bir süre zırhlı aracı sürdüm, daha sonra da aracın ön tarafında oturdum, bu halde iken arkada bulunan herhangi bir şahsa uzun namlulu silahla vurmam imkansızdır. Kaldı ki hem aracı sürüp hem de uzun namlulu silahı tutup birisine vurmam düşünülemez, bu sebeple teşhis tutanağını kabul etmiyorum. Mağdurun fotoğraftan beni göstermesi son derece normaldir çünkü ilçenin emniyet amiriyim ve herkes beni tanır” dedi.
“Çocuklardan birini alırsak olaylar sonlanır diye düşündük”
Şüpheli polis memuru H.Ç. ise ifadesinde, “Mağdur bizzat nevruz olaylarının gerçekleştiği alanda ateşin yanında toplumsal olaya katıldığı esnada araca aldık. Araca alma sebebimiz ise nevruz olaylarına katılan çocukları aileleri çağırmıyordu, bu sebeple olaylar sonlamıyordu. İçlerinden birini alıp işlem yaparsak diğer aileler de çocuklarını eve çağırır olaylarda sonlanır diye düşündük. Bu amaçla mağduru olay yerinden polis aracına aldık” ifadelerini kullandı.
Polis amiri A.O.’nun çocuğun kendi talebiyle serbest bırakıldığı iddiasını da yineleyen H.Ç., kendisi ve ekip arkadaşlarının herhangi bir şekilde çocuğa fiziksel şiddet uygulamadığını iddia etti. Çocuğun bindirildiği zırhlı aracın neresinde oturduğu sorulan H.Ç., “İzinsiz ateş yakan şahıslara müdahale ettiğimiz esnada mağduru araca bindirirken bizlere gruptan taş atıldı. Bizlere taş atılması sebebiyle mağduru araca bindirdikten sonra hızlıca araca bindik. Normalde ben zırhlı araç şoförüyüm, çok fazla taş atıldığı için A. O. amirim hızlı bir şekilde araç şoför koltuğuna bindi. Ben de aracın ön tarafına onun yanına bindim” dedi.
İfadeler çelişti: Araca binince çocuk olduğunu fark ettik
Tutuklanan şüpheli polislerden G.B. ise ifadesinde, diğer polis H.Ç.’nin ifadesiyle çelişkili ifade verdi. G.B., H.Ç.’nin, “Araca alma sebebimiz ise Nevruz olaylarına katılan çocukları aileleri çağırmıyordu” ifadesinin aksine aldıkları şahsın çocuk olduğunu araçta öğrendiklerini iddia ederek, şöyle dedi:
“URAL denen zırhlı polis aracında İ., E., H., ve A. amirimle beraber bulunuyorduk. Bahtiyar Aydın Caddesi’ne geldiğimizde bir grubun ateş yaktığını gördük. Daha sonra araca taşlar atılmaya başladı, daha sonra grup kaçışmaya başladı. Biz de olayı başlatan şahısların kimler olduğunu öğrenmek için kaçan şahıslardan birini durdurduk. Bu kişinin yüzü kapalıydı. Hem bu şahsı hem de kendimizi taşlardan korumak için hep beraber bu şahıs da içinde olmak üzere araca bindik. Aracın içerisinde bu şahsın yüzündeki bezi açınca çocuk olduğunu anladık, araçla güvenlikli bölgeye gitmek için Kulp ilçesi istikametine doğru yöneldik. Kumlucaya gelene kadar aracı amir A. O. aracı sürüyordu. H. ise A.’nın yanında ön yolcu koltuğunda oturuyordu, bunların hemen arkasındaki koltukta İ. ve E. oturuyordu. Araca aldığımız şahıs İ.l ve E.’nin ortasında oturuyordu, Kumluca bölgesine geldiğimizde A. amirim zırhlı araç kullanma yetkisi olmadığından ön koltuktaki H. ile yer değiştirdiler. Bunun üzerine İlçe Emniyet Amirliğinin önüne kadar geldik.”
“Yollar bozuk olduğu için vurmam imkânsız”
İlçe Emniyet Amirliğinin önüne geldiklerinde çocuğun kendisini bırakmaları için talepte bulunduğunu öne süren G.B., “Bunun üzerine A.O., İlçe Emniyet Amirliğinin önünde araçtan inerek, ‘Çocuğu istediği yere bırakın’ dedi. Araçtaki şahıs, Emniyet Amirliğinin önünde inmek istemedi. Çünkü, ‘Burası Lice, beni burada polis aracından indirirseniz bana ajan derler, beni uzakta indirin’ dedi. Biz de yaklaşık 1 km uzaklıkta bir yere bu şahsı indirdik” diyerek çocuğu darp etmediklerini iddia etti.
Çocuğun silahın dipçik kısmıyla omzuna vurduğu şeklinde teşhis ettiği G.B. ise iddiaya reddederek, “Aracın arka kısmında yollar bozuk olması sebebiyle uzanıp vurmam imkansızdır” dedi.
Çocuğun ‘tekerleri yakması’ için yönlendirdiğini söyledi
Tutuklanan şüpheli polislerden E.Ö. ise toplumsal olaylarda çocuklara işlem yapılmaması kararına uyduklarını iddia etti. Sorgu aracının en arkasında oturduğunu söyleyen E.Ö, ifadesinde şunları dedi:
“Sorgu aracın en arkasında oturuyordum. Araçta iki tane uzun namlulu silah vandi, bir tane AK 47 dive edilen uzun namlulu seyyar dipçikli, silahn diğeri ise tam ismini hatırlamamak beraber M40 edilen kuleye takılan yaklaşık 70 kilogramlık bir silahtır. Araca bindirdiğimiz şahsı İ. ile benim arama oturttuk, silah İ. ile benim aramda durduğu için arka tarafa G.’ye doğru verdim. İlçe Emniyet Amirliğinin önüne araçla geldik, seyir halindeyken araçtaki şahıs taşkınlık yapıyordu ve plastik kelepçe ile elini bağladık. Araçtaki şahsa kimin kendisini bu eylemlere yönelttiğini sorduğumuzda yanlış hatırlamıyorsam bir şahsın bu eylemlere yönlendirdiğini, kendilerine ‘teker’ diye tabir edilen lastikleri sağladığı ve bunların da bu şekilde yakıldığını beyan etti. Araca aldığımız şahsa yaşının kaç olduğunu sorduğumuzda kendisi 14 yaşında olduğunu söyleyince kolundaki plastik kelepçeyi çıkarttık.”
Çocuğun araçta duran silahı görmediği iddia edildi: Taş atılırken yaralanmıştır
Tutuklanan şüpheli polislerden İ. A. ise ifadesinde, “Araçta bir tane uzun namlulu silah vardı, AK-47 diye tabir edilen bu silah E.’nin elindeydi. Bir de aracın kendi uzun namlulu otomatik silahı bulunmaktaydı, bu silah da M60 diye tabir edilen bir silah bulunmaktaydı, bu silah da aracımızın kulesi arızalı olduğu için aracın arka iç tarafında dururdu. Araçta başkaca uzun namlulu silah bulunmamaktaydı. Araca bindirdiğimiz şahıs bize aracın içerisinde halen mukavemet gösterince biz de araçtaki şahsın kollarına plastik kelepçe taktık, çocuk yanımızda oturduğu için plastik kelepçeyi ben ve E. beraber taktık. Silah ayağımızın altında olduğu ve çocuk da E. ile benim aramda oturduğu için silahı bulunduğu yerden uzaklaştırdık” dedi.
Çocuğa acıdıkları için serbest bıraktıklarını söyleyen İ.A., “Çocuğu araçtan indirdiğimizde herhangi bir şekilde eli ya da herhangi bir yeri bağlı değildi, herhangi bir yaralanması yoktu. Yaralanması taş atıldığı esnada olmuş olabilir” diye konuştu.
Polis İ.A.’ya, mağdur çocuğun, “Kafama, gözüme, omzuma ve sırtıma silahın dipçik kısmı ile vurduğuna” dair teşhisi de soruldu. Çocuğun araçta duran silahı görmediğini iddia eden İ.A. ise, “Mağdur kesinlikle silahlarımızı görmemiştir, ne ben ne de diğer arkadaşlarım mağdura silahla vurmuş değiliz” ifadesini kullandı.
Üç polis tutuklandı, ikisi serbest bırakıldı
İfadelerin ardından kararı açıklayan Nöbetçi Sulh Ceza Hakimliği, şüpheli polis memurlarından İ.A., E.Ö. ile G.B.’nin, “Kamu görevlisinin nüfuzunu kötüye kullanmak suretiyle kasten yaralama” suçundan tutuklanmasına karar verdi.
Kararda, adli muayene raporu, çocuğun kendisine silahla vurulduğuna yönelik beyanı, araçtaki tek silahın şüpheli polislerden birine ait olması, çocuğun polisleri teşhis etmesi tutuklamaya gerekçe gösterildi. İki polis memuru ise serbest bırakıldı.